
Zekanın Önündeki Engel
Zekâ, insanın dünyayı anlama ve dönüştürme gücüdür. Ancak birçok insan, yüksek zekânın önündeki en büyük engelin dışsal faktörler olduğunu düşünür. Oysa zekâyı asıl körelten, içsel dalgalanmalar yani kontrolsüz duygulardır. Duygular, tıpkı bir sarkaç gibi sürekli uç noktalar arasında gidip gelir. Bir gün aşırı güven, ertesi gün derin bir çaresizlik… İşte bu dengesizlik, zihni bulanıklaştırır ve kişinin bilişsel kapasitesini verimsiz hale getirir. Gerçek anlamda zeki olmak isteyen birinin duygularını yönetmeyi öğrenmesi gerekir.
Duygular ve Kurban Bilinci
İnsan, farkında olmadan kendini “kurban bilinci” içine hapseder. Başına gelen her şeyin bir dış etken tarafından belirlendiğine inanır. Bu bilinç, inişli çıkışlı duyguların merkezindedir. Sürekli şikâyet etmek, hayata öfkeyle bakmak ya da aşırı kibirle her şeyi kendi kontrolünde sanmak… Bunların hepsi zekâyı zayıflatır. Çünkü zihin, nesnel düşünmek yerine duyguların oyununa gelir.
Başarıya ulaşan insanlara bakıldığında, ortak bir noktaları olduğu görülür: Duygularına hâkim olurlar. Mesela Warren Buffett, yatırım yaparken asla panikle hareket etmez. Piyasa çalkantılı olsa bile sabırlıdır, stratejik düşünür. Öte yandan, tarihte büyük liderlerin çoğu, kritik anlarda duygularının esiri olmadan akılcı kararlar almıştır. Mustafa Kemal Atatürk, savaşın en zorlu anlarında bile stratejik düşünmekten vazgeçmemiştir. Duygularına yenik düşüp umutsuzluğa kapılsaydı, tarihin akışı bambaşka olurdu.
Gerçek Yüce Duygu: Sevgi ve Şükür
Duyguların en yüksek frekansta olanı sevgidir. Ancak burada bahsedilen, romantik ya da bağımlı bir sevgi değil; varoluşun mükemmelliğini gören bir sevgidir. Yaradanın kusursuz bir düzen yarattığını kavradığında insan, teslimiyet noktasına ulaşır. Bu teslimiyet, şükür duygusunu doğurur. Şükür, var olan her şeyin farkında olmayı ve eksikliklere değil, olanlara odaklanmayı sağlar. Böylece zihni bulanıklaştıran “neden benim başıma geldi?” türü sorular yerini, “bunda nasıl bir ders var?” anlayışına bırakır.
Sistem Boşluk Kaldırmaz
Evrenin temel yasalarından biri, boşluk kaldırmamasıdır. İnsan bir şeyin yokluğuna saplandığında, yani “olmazsa olmaz” dediğinde, aslında kendi içsel sistemini kilitler. Duygularına esir olup bir şeyin kaybına takılı kaldığında, o boşluğu daha iyisiyle dolduramaz. Örneğin, bir yatırımcı geçmişte yaptığı hatalı yatırımlara aşırı odaklanırsa, yeni fırsatları göremez. Bir insan, eski bir ilişkinin yasını tutmaya devam ederse, daha sağlıklı bir ilişkiye kapılarını kapatır.
Bu nedenle, zihin sürekli bir akış halinde olmalıdır. Gerektiğinde eski düşünce kalıplarını, zarar veren duygusal yükleri bırakmak gerekir ki yerine daha iyisi gelebilsin. Bu, yalnızca maddi dünyada değil, zihinsel dünyada da geçerlidir.
Sonuç: Duygularına Sahip Çık, Onların Kölesi Olma
Duygular, zekâyı besleyen bir enerji kaynağı olabilir. Ancak kontrolsüz bırakıldığında, insanı köleleştirir. Gerçek zekâ, duygularını fark edip yönetebilen insana aittir. Öfke, kıskançlık, hırs veya korku gibi duygular seni kontrol ettiğinde, aslında kararlarını da onlar alır. Oysa duygularına yön vermeyi öğrendiğinde, onları zekânın hizmetine sunarsın. İşte bu, hem kişisel gelişimde hem de başarı yolculuğunda en önemli adımdır.
O halde kendine şu soruyu sor: Duygularını yönetiyor musun, yoksa onların esiri mi oldun?